Vapurun kalkmasına dakikalar
kalmıştı. Bir insan cümbüşü koşturuyordu iskeleye doğru. Bu cümbüşü seyrederken
kulaklarını envai çeşit ses dolduruyordu; korna sesleri, martı sesleri, basılan
akbillerin çıkardığı sesler, ayakkabıların çıkardığı o tok sesler... Ama o
içlerinden sadece bir tanesiyle, soğuk istanbul akşamının yüzünü okşayan rüzgarın
uğultusuyla ilgilendi. Uzun siyah paltosuna sıkıca sarıldı ve arkasına
yaslanarak gözlerini kapattı.
Beşiktaş-Kadıköy vapurunun 18:15 seferinin arka tarafında bir karaltı
vardı. Hava karardığından dolayı tam olarak seçemiyordu. Birden ürperdi. Belki
de rüzgardandı ama öyle olduğunu sanmıyordu. Üniversitedeyken dağcılıkla
ilgilenmişti bir süreliğine. Bir kez de kışın ortasında kampa katılmıştı.
Soğuğa dayanıklı olduğunu düşünüyordu bu yüzden. Nefesine çeki düzen verirken
bir adım daha atarak karaltıya doğru yaklaştı. Yaklaştıkça karaltı daha da
büyüyor ve şekil alıyordu. Sonunda gördü;
kafasını hafif eğmiş, paltosuna sıkıca sarılmış birisi vardı orada. Adımlarını
hızlandırdı ve araya başkası oturamayacak şekilde paltolu adamın yanına doğru
sokuldu. Halatlar çözülmüş ve yaklaşık 20 dakika sürecek yolculuk başlamıştı.
Vapurun hareket etmeye
başladığını hissetmiş ama açmamıştı gözünü. Çünkü rüzgar konuşuyordu onunla.
Onun yapması gereken tek şey ise abisinin hediye ettiği paltoya sıkıca sarılmaktı.
“ar..k ..m.nı g..d. ”. Bir şeyler fısıldıyordu sanki rüzgar ona ama tam
seçemiyordu kelimeleri. Daha sıkı sarıldı paltosuna daha sıkı yumdu gözlerini.
- Artık zamanı geldi
Korkuyla açtı gözlerini. Kıyıdan
uzaklaşıyorlardı. Vapur hızlanmış arkasında beyaz köpükler bırakarak
ilerliyordu. Ne olmuştu az önce? Birisi mi seslenmişti yoksa rüya mı görmüştü?
Rüzgar konuşmuş olamazdı çok saçmaydı çünkü. Aklı oyun oynamış olmalıydı ya da
bir an içi geçmiş hayal görmüş olmalıydı başka bir açıklaması olamazdı.
Yorgundu son zamanlarda uykusuz kalıyordu farkındaydı. Fakat hayatını uyuyarak
geçirmek istemiyordu. Geziyor, okuyor, aktivitelere, topluluklara katılıyor her
şeyin tadına bakmaya çalışıyordu elinden geldiğince. Bu hafta işlerde
yoğunlaşınca biraz zorluk çekmişti ama uykusuz kalmaya alışıktı. Yoksa
yaşlanıyor muydu? 32 yaşındaydı hızlı tempoya ayak uydurabileceğini düşünüyordu
yanılıyor muydu acaba? Bu düşünceler içerisindeyken bile mırıldanıyordu en
sevdiği parçanın nakaratını. Kafasını yavaşça kaldırırken yanında birisinin oturduğunu
hissetti ve o tarafa doğru döndü. Ve öylece kalakaldı.
Vapur hareket etmeye başlamıştı. Yanına oturmasına
rağmen paltolu adamdan hiçbir hareket göremiyordu. Bir an korktu ölü mü acaba
diye ama daha sonra göz kapaklarının sıkılaştığını fark etti İstanbul’un
görkemli ışıklarının altında. Paltosuna da sıkıca sarılmış üşüyor mu acaba diye
düşündü adamın yüzüne bakarken. İstemsiz olarak atkısını çıkartmaya başladı.
Rüzgar bir an sertçe esti ve kızın açılan boynundan aşağı var gücüyle taşıdı
soğuğunu. Ürperdi bir kez daha. Ne oluyor da ona böyle? Biraz rüzgar onu böyle
ürpertmemeliydi. Kış aylarında bile sabah koşularından vazgeçmeyen, aralık
ayında denize girebilen birisiydi o. Bu ürperti de neyin nesiydi şimdi? Ayrıca
ne yapıyordu şu an tam olarak? Belki de hayatında daha önce hiç görmediği tanımadığı
bir insana atkısını vermek nereden çıkmıştı? Ama yaşadığı ürpertiyi atamıyordu
içinden. İçten içe biliyordu soğuktan ürpermemişti farklı bir şeydi bu lakin bunun
ne olduğu hakkında en ufak bir fikri yoktu. Neden adama bakmaktan kendini
alamıyordu o da ayrı bir muammaydı. İskele arkalarında kalırken tüm bu
soruların cevabını öğrenmek istiyordu. Ürpertiyle karışık bir heyecan
kaplamıştı içini. Paltolu adam hareket ediyordu. Sanki mırıldanıyordu. “Sus, lütfen
sus dünya! Bir anlığına zaman dursun duymak istiyorum” diye düşündü. Ama
susmadı dünya durmadı zaman. Atkısı elinde gözlerinde hafif bir hüznün
belirtisi öylece bakmaya devam etti paltolu adama. Vapur yoluna devam ediyordu
ve artık hızını almıştı iyice. İstanbul’un ışıkları uzaklaşıyordu. Sadece bir
ışık hüzmesi vuruyordu yüzüne doğru ama o bunun farkında değildi. Sonunda adam
doğruldu ve ona baktı. Tam gözlerinin içine. Aniden. Fark edememişti bu bakışın
geleceğini. Tepki veremedi. Sadece baktı. Ve öylece kalakaldı.